KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN GENÇLİK
Bir bahçıvan, bahçesine diktiği her bir fidana özenle bakım yapar,gübresini,suyunu eksik etmez hatta kendisi uzun süre açlık ve susuzluk çekmesine rağmen fidanın ihtiyaçlarını tamamlamadan evine dönmez.Onu gelecekte sadece geçimlik olarak görmeyip ondan tüm canlıların faydalanacağı bir ağaç haline gelmesini ister.Kendisi de bu gelişme sürecini sabırla ve mutlulukla izler.
Bir fidan üzerinde bu kadar büyük hayaller kuran insanlar,kendi fidanlarının (Çocuklarının) gelişme sürecinde ne kadar büyük fedakârlıklar göstermişler ve onların geleceğiyle ilgili ne kadar büyük umutlar beslemişlerdir.Kimisi büyüdüğünde öğretmen olacak,kimisi doktor,kimisi polis,kimisi belki de kuaför…Bu çocuklardan her biri ailesine çevresine ve ülkesine faydalı bireyler olacak.Bizleri hayata bağlayan hep bu umutlar değil midir?
Ebeveynler bahçelerindeki fidana gösterdikleri özenin belki de bin katı özeni çocuklarına gösterdiklerini zannederler.Fidanı budarken dallarını incitmemeye çalışırlar.Suyunu iyice alana kadar başında beklerler.İş çocuklara gelince sergiledikleri her olumsuz davranışta yüzlerine birer tokat indirilir,hatta üstüne de ‘Bir daha yaparsan daha büyük ceza veririm.’ tehdidi ile çocuğun sağlıklı bir kişilikle gelişmesine engel olacak davranışlardan birini gerçekleştirirler.Sadece bu olumsuz davranışlarla da kalmaz.Küçümser,alay eder,küfreder hatta temel haklarından da mahrum bırakırlar.Bu fidanlar (Çocuklarımız) nasıl büyüyüp de hayallerini kurduğumuz o güzel hedeflerine ulaşacaklar.
Bugün okumayan,sorgulamayan,eleştirmeyen,bilimsel düşüncelerden uzak,toplumsal değerleri umursamayan,ağızlarından küfür eksik olmayan,sürekli uyumak isteyen, ‘facebok’ denilen zaman hırsızına bağımlı,bütün zamanları boş olup boş zamanlarını da internette geçiren,gittikçe düşen bir akademik başarı grafiğine sahip,kendini birey hissetmeyen,sürekli birilerinin ağzına bakan,ya hep susan ya da hep konuşan,konuştuğunun içini dolduramayan, büyük bir gençlik kitlesiyle karşı karşıya olduğumuzu gözlemlemekteyiz.Geçmiş aylarda yapılan bir araştırmaya göre bilhassa Türkiye’de lise gençliğinin sabahlara kadar internette gezindiği,sabahleyin de uykusuz ve kahvaltı yapmadan okula gittiği böyle durumdaki bir öğrencinin dersi etkili bir şekilde dinleyemeyip istenilen başarıyı sağlayamadığını ortaya koymuştur.Bu olumsuzlukları sıralarken bireysel değerlendirmelerden kaçınmalıyız.Bizim çocuğumuz bu olumsuz kriterleri taşımıyor olabilir.Başarılı,toplumda sevilen kendini bir birey olarak gören, haklarını ve sorumluluklarını bilen çocuklar olabilir.Ama dönüp çevremize baktığımızda,liselerin önünde durup bu gençliğin davranışlarını incelediğimizde, geleceğimizle ilgili büyük bir hayal kırıklığına uğradığımızı görürüz.
Bilhassa son yıllarda gençleri özgür bırakma bağlamında yapılan uygulamaların onlardaki yansımalarını iyi incelediğimizde hak ve özgürlüklerin ne kadar yanlış kullanıldığını görmekteyiz.Okulun ana koridorlarında dahi sigara içme cehaletini gösteren, envai türlü olumsuz kıyafetle okula gelen,öğretmenine gözünü kırpmadan yumruk atabilen,kavgayı genç olmanın bir özelliğiymiş gibi gören,okula devam sürecini baş belası olarak gören gençlik ortaya çıkmıştır.
Böyle bir gençliğin ortaya çıkmasından sorumlu olan öncelikle biz anne –babalar, eğitimciler,devlet yöneticileri aynaya bir çok kez dönüp bakmalıyız.Onlar bizim eserlerimiz. Fidanlara gösterdiğimiz hassasiyeti çocuklarımıza da gösterebilseydik,daha bilinçli olabilseydik,onları dinleyen ve anlayan,sorunların çözümünde onlara rehberlik yapan,onlarla arkadaş değil de anne-baba ilişkisi içinde olan bireyler olabilseydik,karşımızda geleceğe umutla bakan gençliği görmek hayal olmayacaktı.
Henüz vakit geçmiş değildir.Bir an önce gaflet uykusundan silkinip,gençliğin sorunlarını ve bu sorunların çözüm yollarını devletiyle-milletiyle birlikte bulmalıyız.Eğitim-Öğretimde %98 lere varan başarıyı yakalayan bir ‘Kore’ olmak ve hatta bu ülkeleri geçmek için gerekli olan enerji ‘Atatürk’ gençliğinin damarlarındaki asil kanda mevcuttur.Önemli olan bu enerjiyi zamanında doğru yöne kanalize edebilmektir.
Hüseyin SEVİM